19 Ağustos 2015 01:00

Ben çıplakken sen giyinik değilsin

Ben çıplakken sen giyinik değilsin

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sarıgöl’de toprağa verilen Jandarma Uzman Çavuş Haşim Dirik’in ölmeden bir iki gün önce aradığı annesi, oğlunun telefonda “Herkes dikkatli ol diyor ama karşıda düşman yok ki kiminle savaşayım? Kimin ne olduğu belli değil,” dediğini söylüyor. Bingöl’ün Karlıovası’nda yola koyulan bir bombaya kurban gitti uzman çavuş. Bölgedeki seferberlik durumu, ihmal edilen, ya da Dirik’in söylediği gibi olmayan bir düşmana karşı başlatılmışsa aslında düşman herkes demektir. Nitekim Diyadin’de iki fırıncı çocuğun öldürülmesi, Silopi’de taranan mahallede üç sivilin ölmesi bu seferberliğin ilan edilmiş belirli bir düşmandan çok halktan hesap sormaya yönelik olduğunu gösteriyor.
Seferberlik hali Kürt bölgeleriyle sınırlı değil. Siyasi taktiğini “Tek başına iktidar değilsem kaos” olarak belirleyen Hükümetin HDP’yi ve HDP’ye oy veren kesimleri yıldırma operasyonu bir yandan HDP çalışanlarının gözaltına alınmasıyla devam ederken diğer yandan Alevilere saldırının dozu artıyor. “Türk-orta sınıf”tan HDP’ye giden oyların metaforik kaynağı olarak görülen Cihangir ve Nişantaşı’ya dair öfkeli nutuklar da bu tabloya eklendiğinde çığırından çıkmış bir “döverek oy toplama” işlemine halkın geniş bir kesiminin maruz kaldığı söylenebilir.
Uzman çavuş bunun farkındaydı. Ardı ardına şehit cenazelerinin geldiği evlerden işitilen sesler de, oğulları askerde ölen ana babaların bu ölümlerin boşuna olduğu duygusunda olduğunu gösteriyor. CB istediği kadar “Ne mutlu şehidin ailesine” diyerek ana babaları ajite etmeye çalışsın, Davutoğlu istediği kadar “Evlatlarımızı feda edeceğiz” direktifi versin, Diyanet “candan anadan yardan vazgeçme” fedakarlığı fetvası yayınlasın halk büyük ölçüde kurgulanmış bir düşmana karşı savaş açıldığının farkında. Düşmanın imal edildiğinin ve bu imalatın AKP’nin oy kaybıyla alakalı olduğunu biliyor. Düşman imgesinde bir başkasını değil; o birilerini öldürmek, köşeye sıkıştırmak, seferberliğe çağırılmak zorunda bırakıldığı sürece halk ister istemez kendini görüyor. Çünkü bu “feda” eylemine ve fedakarlığa ikna olmadığı gibi, duruma kurban edildiğini de biliyor.  
Öte yandan sağda solda sivil görünümlü saldırıların artması, önceki gün Alanya HDP binasının kuşatılmasında görüldüğü gibi, sadece düşman kategorisine dahil edilen kesimler genişletilmedi buna yönelik sivil müdahale güçlerinin de düğmesine basıldı. Bu son derece tehlikeli bir eşik. Adına ister sivil darbe ister OHAL ister sıkıyönetim densin yaşanan süreç, sonrasına üstesinden kolay gelinemeyecek bir toplumsal yarık bırakacak biçimde seyrediyor. O binaları basanların, sokakta “düşman avı”na çıkanların; Brecht’in dediği gibi savaşta önce kendileri ölecek. Ölüyor. Feda edildiklerini, gözden çıkarıldıklarını geride kalan gözü yaşlı yakınları hatırlatıyor birer birer.  
Varto’da öldürülüp çırılçıplak sokağa atılan Kevser Eltürk’ün bedeni bu nedenle herkesin aynaya baktığında göreceği kendi bedeni bir bakıma. Üç yıl boyunca tek bir tetik çekilmemişken bir seçim ertesi sabahında memleket ateş almaya başlamışsa sadece ölülerin değil, ölü sayısını artırmak için seferber edilen dirilerin bu kez sağduyudan çırılçıplak bırakıldığı bir zaman bu. Asıl tehlikeli olan çıplaklık bu işte. Kral hâlâ giyinikken, o öyle giyinik kalabilsin diye vicdanından, merhametinden ve insanlığından soyunmaya teşne olan kalabalığın parçası olarak yangına körükle gitmek, bölünmesinden korkulan bir ülkenin travmasından ikiye bölünmesi demek. Komşusundan, kardeşinden bölünmesi demek.
Oysa Diyadinli iki fırıncı çocuğa, Silopi’de ölen kadına ve Uzman Çavuş Haşim Dirik’in söylediklerine bakıldığında bu travmanın inşasına tuğla taşımanın bedelinin çok ağır olacağı ortaya çıkıyor. Bu bedelin hesabını yapmak zor değil, ödememek de ama. Çünkü Kevser’in, sırf korku uyandırmak halkı terbiye etmek maksadıyla sergilenen çıplaklığı ile ölmeden önce “düşman yok ki” diyen uzman çavuşun cenazesi arasında, her ikisinin de sandıktan çıkması umulan sonuca kurban edilmesi gibi çok kestirme bir bağ var şimdi. Bu bağ aynı zamanda süreci tersine döndürecek narin ve insani bir bağ. Aynı zamanda son derece politik bir anlamı var. İçerideki ve bölgedeki barış ile çözümün koşullarını güçlendirecek olan da bu, barış ısrarına tercüme edilebilecek kestirme bağ.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa